Günümüzde kültürümüz, insan bedenini daha çok dış görünüşe odaklanarak değerlendiriyor. Çoğumuz, modern hayatın getirdiği hareketsizlikle günlerimizi geçiriyoruz: oturuyor, çalışıyor, sürekli bir yerden bir yere geçiyoruz. Aslında 21. yüzyıl, oturma yüzyılı olarak nitelendirilebilir. Bu durum, bedenimizle olan bağımızı zayıflatıyor ve onun bize iletmeye çalıştığı mesajlara karşı kayıtsız hale getiriyor.
Batı tıbbı, iyileşmeyi çoğunlukla bir müdahale olarak görmekte, bu da bizi bedenimizi pasif bir nesne olarak algılamaya yönlendiriyor. Doğum, menopoz ve ölüm gibi doğal süreçleri bile tıbbi bir yardım olmaksızın yaşayamamaya inandırılıyoruz. Ancak, belki de bedenimizle bağlantı kurmak düşündüğümüz kadar zor değil.
Bu soruları kendinize sorabilirsiniz...
Açlık hissine nasıl yanıt veriyorsun?
Karnın acıktığında yemek yiyor musun, yoksa kilo alma korkusu nedeniyle öğün atlamayı mı tercih ediyorsun?
İdrar hissini ne zaman dikkate alıyorsun?
İdrarın geldiğinde tuvalete gitmek yerine, dayanamayacağın ana kadar bekliyor musun?
Yorgunluk hissini nasıl karşılıyorsun?
Dinlenmeye zaman ayırmak yerine, günü tamamlamak için kendini kahve ve şekerle mi zorluyorsun?
Susuzluğunu fark ediyor musun?
Susadığında içmek yerine açlık hissiyle mi boğuşuyorsun? Eğer yeterince su içmiyorsan, vücudun susama hissini kaybetmiş olabilir.